Türk-Amerikan İlişkilerinde MİT Etkisi: Bilgi Zaferin Ön Koşuludur
“İstihbarat, özgür bir ulusun güvenliğine duyulan en vazgeçilmez ihtiyaçtır”
George Washington
“Sivil savunma hizmetlerimiz aksamıştır. Kurtarma işlerimiz yetersiz kalmıştır. Müteahhitlerimiz malzemeden çalmıştır. İmar düzenimiz laçkadır. Hepsinde gerçek payı var.
Kısa zamanda bu yaraların sarılması mümkün değildir.” 17 Ağustos 1999 depreminin ardından dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz TBMM’de yaptığı açıklamada bunları söylemiştir. Felaketin ardından devletin yetersizlikleri hususunda yaşanan hayal kırıklığı hem milli güvenlik açısından endişe yaratmakta hem de uluslararası toplumda Türkiye Cumhuriyeti’ni küçük düşürmekteydi. Siyasi istikrarsızlık, ekonomik krizler ve koalisyon krizlerinin yaşandığı o günlerden 25 Eylül 2025 öğle saatlerine kadar Türkiye, geçtiği tüm sınavların ardından yeni bir döneme adım atacak ve bunun sonucu olarak Türkiye-ABD ilişkileri başka bir aşamaya evrilecekti.
2000-2025 Arası Türk-ABD İlişkilerinin Analizi
1990-2000 döneminde faili meçhul cinayetler, doğal afetler ve siyasi-askeri krizlerin ortasında kalan Türkiye, özellikle terör ve Kürt sorunu konusunda uluslararası arenada bilhassa teknolojik gelişmelerden uzak bir şekilde var olma mücadelesi veriyordu. Aynı dönemdeki Türkiye-ABD ilişkileri ise, Soğuk Savaş sonrası yeniden şekillenen uluslararası sistemin etkisi altında, özellikle Orta Doğu politikaları, NATO ilişkileri ve askeri iş birlikleri üzerinden şekillenmiştir.
Bu dönemde Türkiye’nin ABD ile ilişkileri bölgesel güvenlik meseleleri ve ekonomik iş birlikleri ekseninde inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir.
Özellikle ekonomik düzeyde dış borç ve ABD yatırımları ilişkilerde belirleyici olmuştur.
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin temel eksenlerinden biri, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya katılmasıyla şekillenmiştir. NATO üyeliği, Türkiye’ye yalnızca askeri bir güvenlik şemsiyesi sağlamamış, aynı zamanda Batı bloğu ile siyasi, ekonomik ve istihbarı alanlarda da bütünleşme fırsatı yaratmıştır. Bu süreçte Türkiye, coğrafi konumunun sağladığı stratejik avantaj sayesinde ittifak içinde kritik bir rol üstlenmiştir. Orta Doğu, Kafkasya ve Karadeniz gibi jeopolitik açıdan hassas bölgelerde yer alan Türkiye, NATO’nun doğu sınırını oluşturmuş ve bu nedenle ABD açısından vazgeçilmez bir müttefik haline gelmiştir. Bu bağlamda MİT, NATO ittifakının güvenlik mimarisinde Türkiye’nin aktif katkısını somutlaştıran kurumlardan biri olarak öne çıkmaktadır. NATO’nun kolektif güvenlik anlayışı, yalnızca askeri güç değil aynı zamanda kapsamlı bir istihbarat paylaşımını da zorunlu kılar. Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte ise NATO’nun tehdit algısı değişmiş, terörizm, bölgesel çatışmalar, enerji güvenliği ve kitlesel göç gibi yeni güvenlik sorunları öne çıkmıştır. Bu yeni dönemde Türkiye, coğrafi konumunun sağladığı istihbarat avantajını korurken ABD ile ilişkilerinde de istihbarat paylaşımı hayati bir boyut kazanmıştır.
Özellikle Orta Doğu’daki istikrarsızlıklar, Suriye iç savaşı ve terör örgütlerinin faaliyetleri, NATO ittifakı içinde Türkiye’nin önemini yeniden teyit etmiştir.
2000–2025 dönemi Türkiye–ABD ilişkileri, stratejik ortaklık çerçevesinde süreklilik gösterse de, iki ülkenin güvenlik ve dış politika önceliklerindeki farklılaşmalar nedeniyle dalgalı bir seyir izlemiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde terörle mücadele, NATO işbirliği ve bölgesel güvenlik konularında yakınlaşmalar yaşanırken; Irak Savaşı, Suriye iç savaşı, ABD’nin YPG ile kurduğu ilişki, FETÖ’nün iadesi meselesi ve Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımı gibi gelişmeler ciddi gerilim alanları oluşturmuştur. Bu süreçte taraflar zaman zaman yaptırımlar, askeri programlardan çıkarma ve diplomatik soğukluklar gibi krizlerle karşı karşıya kalmış; ancak bölgesel istikrarsızlık, NATO yükümlülükleri ve karşılıklı bağımlılıklar, ilişkilerin tamamen kopmasını engellemiştir. Dolayısıyla söz konusu dönem, Türkiye–ABD ilişkilerinin “stratejik rekabet içinde zorunlu işbirliği” niteliği kazandığı fakat diplomatik ve güvenlik kanallarının sürekli açık kaldığı bir evre olarak değerlendirilebilir.
MİT’in Rolü
El-hawfu mine’l -mechul eşedu mine’l-mechul nefsihi
Bilinmezlikten duyulan korku, bilinmezliğin kendisinden daha ağırdır
İstihbarat teşkilatları, ülkenin güvenliğini tehdit eden unsurları tespit eder. Bu unsurlar arasında terör örgütleri, casuslar, siber saldırılar veya askeri tehditler yer alır. İstihbarat verileri, liderlere ve dışişleri bakanlıklarına müzakerelerde avantaj sağlamaktadır. Karşı tarafın ise niyetlerini, ekonomik veya askeri planlarını anlamak, bir ülkenin diplomatik pozisyonunu güçlendirdiği bilinmektedir. Özetle istihbarat teşkilatları, resmi diplomatik kanallar dışında yürütülen gizli görüşmelerde veya operasyonlarda kritik rol oynamaktadırlar. Buradaki esas nokta ise istihbarat teşkilatlarının diplomasiye paralel gizli bir kanal işlevi görmesidir. Sahada meydana gelen terör, göç ve istikrarsızlık gibi riskler iş birliğini zorunlu kılmaktadır, dolayısıyla istihbarat servisleri de stratejik müttefiklikten taktik iş birliğine evrilen bir sürecin parçası olmuşlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasında gerçekleştirilen ve sınırlı sayıda heyet üyesinin kabul edildiği toplantıda MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın da hazır bulunması bu açıdan şaşırtıcı değildir. Milli İstihbarat Teşkilatı, Türkiye’nin hem iç güvenliği hem de dış politikasında kritik bir role sahiptir. Terör örgütlerini, casusluk faaliyetlerini ve siber tehditleri önceden tespit ederek ülkenin güvenlik kalkanını oluşturur. Aynı zamanda dış politikada hükümete sahadan sağladığı bilgilerle stratejik destek verir ve kriz dönemlerinde karar alma süreçlerini yönlendirir. Özellikle son yıllarda sınır ötesi operasyonlarda etkin bir rol üstlenen MİT, terör örgütlerinin lider kadrolarına yönelik nokta operasyonlarıyla öne çıkmıştır. Bunun yanında ekonomik ve teknolojik güvenliğe dair istihbarat toplayarak stratejik sektörleri korur. Uluslararası düzeyde ise NATO ve farklı işbirliği mekanizmaları çerçevesinde müttefik ülkelerle bilgi paylaşımı yapar, ortak tehditlere karşı operasyonel katkı sağlar. Resmî diplomasinin yetersiz kaldığı durumlarda gizli diplomasi yürüterek devletler arası iletişimi sürdürür. Tüm bu yönleriyle MİT, yalnızca bir bilgi toplama kurumu değil, aynı zamanda Türkiye’nin güvenliğini sağlayan, dış politikasını güçlendiren ve geleceğe yönelik stratejik hamlelerine yön veren vazgeçilmez bir aktördür.
Yazar Tuğba Koç